Bu hafta sizleri
birazcık bilim kurgu filmlerine götürüp son dönemde adından çokça söz ettiren
bir kavramdan bahsetmek istiyorum: Internet of Thing (IoT) yani Nesnelerin İnterneti.
Güzel değil mi,
bizim İnternetimiz bitti şimdi de nesnelerin İnterneti mi başlıyor dediğinizi
duyabiliyorum. Evet, bir bakıma öyle.
Nesnelerin İnterneti
dediğimiz kavram; benzersiz bir şekilde adreslenen nesnelerin kendi aralarında
oluşturduğu, dünya çapında yaygın bir ağ ve bu ağdaki nesnelerin belirli bir
protokol ile birbirleriyle iletişim içinde olmalarıdır.
Bir başka deyişle çeşitli haberleşme
protokolleri sayesinde birbirleri ile haberleşen ve birbirine bağlanarak, bilgi
paylaşarak akıllı bir ağ oluşturmuş cihazlar sistemi olarak da
tanımlamak mümkündür.
Bu cihazlar arasındaki haberleşme ve bilgi alışverişinden dolayı da bu
kavrama Nesnelerin İnterneti tabiri kullanılıyor. Tabii ki bu tüm cihazların
İnternete bağlı olması gerektiği anlamına gelmemelidir. Örneğin RF sinyalleri
kullanarak birbiriyle haberleşebilen cihazlarda bu kapsamda
değerlendirilebilir.
Kısacası bunu size bir örnekle açıklamak eminim daha sağlıklı olacaktır.
Şimdi biraz bilim kurgu diyelim ve aklımıza çocukluğumuzda izlediğimiz David Hasselhoff ve akıllı araba Kitt gelsin. Her şeyden önce kullandığımız
tüm cihazların bu kadar akıllı olduğunu, ayrıca bu cihazların birbiriyle
haberleşebildiğini düşünelim. Örneğin eve misafiriniz gelecek. Siz misafirlerin
geleceği saati cep telefonunuza giriyorsunuz. Ayrıca kişi sayısını verip hangi
yemeği pişirmeniz gerektiğini fırınınızın menüsünden ya da tarif listesinden
seçiyorsunuz. Bunun için evde olmanıza gerek yok. Ardından fırınınız yemeklerin
listesini çıkartıp bunların buzdolabında olup olmadığını kontrol ediyor.
Buzdolabınız marketten gerekli ihtiyaçları sipariş ediyor ve malzemeler evinize
geliyor. Ardından aydınlanma ve ısınma sistemi siz gelmezden belirli bir süre
önce devreye giriyor. Bu arada arabanız saat kaçta evde olmanız gerektiğini
hesaplıyor, bunun için trafik ve yol durumunu kontrol ediyor ve hareket
saatinden beş dakika önce kendisini çalıştırıyor.
Gördüğünüz üzere tam anlamıyla bir bilim kurgu senaryosu. Lakin bu tip sistemler
artık yavaş yavaş çalışmaya başlıyorlar ve teknolojimiz bu yönde ilerliyor ve
yakın gelecekte bunların olması oldukça olası görünüyor.
Şimdi gelelim bu konu nereden çıktı.
Nesnelerin İnterneti kavramı 1999 yılında Kevin Ashtonun Procter &
Gamble’da çalışırken maliyetleri kısmak için ileri sürdüğü bir kavramdan
çıkıyor. Bu kavram ilk başlarda RFID etiketleri sayesinde radyo frekansı
üzerinden birbirleriyle haberleşen cihazları kapsıyordu ancak gelişen teknoloji
ile kavram çok daha geniş bir ileri görüşe erişti. Bu kavram sadece evimizdeki
eşyaları ya da yoldaki trafik ışıklarını değil fabrikalarda üretim yapan
makinaları da kapsıyor. Kısaca eşyalar düşünüyorlar ,birbirleriyle
haberleşiyorlar ve karar veriyorlar.
Son dönemde Nesnelerin İnterneti için bir
adet şirketler birliği kuruldu. Bu şirketler birliği kurucuları tarafından
donanım ve yazılım sağlayıcılar arasındaki işbirliğini tesis edecek bir grup
olarak tanımlanıyor. Aralarında Logitech ve Ouya gibi şirketlerin de bulunduğu ve
toplam 10 şirketten oluşan şirketler birliği duyurusu CES 2014′te
gerçekleştirilirken, konsorsiyumun web sitesinden yapılan açıklamada ev
otomasyonu, eğlence veya üretkenlik formunda kullanıcılara doğrudan temas
edecek internet uyumlu cihazlara ve ilgili yazılım servislerine odaklanılacağı
belirtildi.
Şu anda Nesnelerin İnterneti kavramının
vücut bulduğu pek çok cihaz olsa da, Nest firması tarafından üretilen akıllı
termostat ile duman ve karbon monoksit detektörleri göze çarpıyor. Tabii ki Google
Nest’i satın almış durumda. Doğal olarak bu alım diğer şirketleri de her zaman
olduğu gibi hareketlendirmiş durumda.
Şimdi sizlere bu kavramın hayatımızı ne
zaman etkilemeye başlayacağını kesin olarak söylemem çok zor. Lakin
teknolojinin bu yöne doğru kaydığını ve önümüzdeki yıllarda bunun örneklerini
göreceğimizi sizlere rahatlıkla söyleyebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder